14 Haziran 2016 Salı

Merkür İkizler Burcunda Özveri mi? Fedakarlık mı?


5 Haziran’da değişken grupta oluşan büyük kare ile girmiştik İkizler burcu yeniayına. Güneş, 13 Haziran’da 22°ye gelerek, Neptün’ün kare bakış açısından çıktı. Ancak Merkür, 13 Haziran’ın ilk saatlerinde İkizler burcuna geçti. Yani büyük kare Merkür’ün öncülüğüyle devam ediyor. Tabii ki daha yumuşak etkilerle.
Tatil arası verdiğimden, değerlendirmelere de ara vermiştim. Bu yazımda, ara verdiğim süreçle birlikte, Merkür geçiş etkilerine değinerek açığı kapatmaya çalışacağım. Zira o etkiler halen devam etmekte.
Toplum olarak fedakârlık kavramını pek severiz biz. Ballandıra ballandıra anlatmaya bayılırız, uğrunda vazgeçtiklerimizin hikayelerini. Yani iş fedakârlığın reklamını yapmaya geldiğinde, yine bizden başka birinci gelen olmaz herhalde :) Fedakârlığa bir meziyet anlamı yükleyen hikayeler, efsaneler ve yaşanmışlıklarla doludur zihinlerimiz. Adanmak adına, adanmak için, vazgeçebildiklerimizle övünür dururuz. Biz devam ederken bu uğurda bir standart tutturmaya, hep bir tatminsizlik, hep bir hayal kırıklığı durur yanı başımızda. Yüzümüzdeki çizgilerden okunur hale gelir artık, uğruna vazgeçtiklerimizin hayal kırıklıkları.

Nasibini almışların başında annelik rolü gelir. Geçtiğimiz anneler gününde sosyal medyada annelik eşittir fedakârlık temalı paylaşımlara hepiniz şahit olmuşsunuzdur. Kadın anne olunca sadece anne olarak bakmalı dünyaya. Çoğumuz alkışlıyoruz, beğeniyoruz söz konusu paylaşımları doğru mu? İşte bu topluluğun bilinçaltının yansıması. Kendini paçavra ettiğin oranda annesin. Paçavra etmeyenin vay haline, ne kadınlığın kalır, ne anneliğin, ne insanlığın.
Eşi ölen kişi bir kadınsa ve tekrar evlenmemişse: adı kendini çocuklarına adadı olur
Lakin eşi ölen kişi bir erkekse, erkektir, tabi evlenecek, kadınsız yapamaz olur.
Bu nedenle kim bilir kaç kadın mahkum etti kendini yalnızlığa?
Annelik rolüne yüklediğimiz anlamlar, şakşaklamalarımız, ucuz piyasa romanı tarzındaki adanmışlıklarımız, etiketlemelerimiz topluluğun bilinçaltı denen yapıya bir tuğla daha koymamıza sebep olmuyor mu?
”Çocuğunuz merdivenlerden çıkarken elinden tutmayın” der Doğan Cüceloğlu ve devam eder ”Arkasına siper olun, ancak sizi görmesin. ”
Doğan Cüceloğlu’nun sözleri, bizim toplumumuzun anneliğe yüklediği anlama ters düşer :) Çünkü anne, çocuğunun düşüp bir tarafını incitmesine izin vermemelidir :)))) Konumuz annelik değil. Fakat yazımın içeriğine oldukça uygun bir konu :) Çünkü temel oradan başlıyor.
Düşüp yeniden ayağa kalkmasına, annesi tarafından ( korumak bahanesiyle) izin verilmeyen çocuk, büyüdüğü zaman sık sık tökezliyor. Tökezlemesine neden olan koşullarla nasıl başa çıkabileceğini öğrenmediğinden, bu kez başka bir omuz arayışına giriyor.
Rahat bir anne tarafından yetiştirilmiş bir kesim de, annelerinin rahatlığına karşı almış oldukları tavırdan dolayı korumacı anne rolü yüklenebiliyor. Her durumda bazılarımız anneden öğrendiği rolü, bazılarımız ise anneden alamadıklarına inandıkları enerjilerin rolünü tıpkı bir gömlek gibi üzerine giyip onunla bütünleşiyor.
Dönüyoruz tekrar fedakârlık kavramına. Özveri ile fedakârlık kavramını çoğu zaman birbirine karıştırıyoruz. Özveriyle atılan her tohum çiçek verirken, fedakârlıkla atılan tohumlar genelde hayal kırıklığı yaratmaktadır..
Fedakârlık, adı üzerinde feda etmekten, kaybetmeyi, bırakmayı göze almaktan gelir. Bir nevi fedadan kâr sağlamak diyebiliriz bu duruma. Ruhsal açıdan baktığımızda fedakârlık  kurban bilincinden gelir, özveri öz’den.
Özveri sınırlarını bilir, ne olduğunu, ne kadar yeteceğini de bildiğinden:
beklenti yoktur,
zorlama yoktur,
kâr anlayışı yoktur,
limit aşımı yoktur. Özde ne varsa, o ölçüde vermek vardır.
Ancak fedakârlık kurban bilincinden geldiğinden: 
ayartılmaya açık bir kapı vardır
beklenti vardır
kâr duygusu vardır
çok ağır sorumlulukları vardır.
Fedakârlık adına vazgeçtiklerimizle övünürüz. Sanırız ki vazgeçtiğimiz şey ne kadar büyükse, o oranda karşılığını alacağız. Her aşırılık, her feda, uğruna feda yapılan kişinin işini kolaylaştırması şöyle dursun, ona yük getirmekten başka bir işe yaramaz. Aklıma bir karikatür geldi :)))) 

Ektiğimiz tohum diğer kişiye yük olunca, hasat mevsimi geldiğinde, fedakârlığın karşılığı olarak elimizde kalan 2-3 buğday tanesi eşittir hayal kırıklığı olur. Her ne kadar hayal kırıklığı ya da acı yaratan şey hasadın olumsuz olması gibi görünse de, asıl acı olan, fedakârlık uğruna, vazgeçtiklerimiz, yitirdiklerimiz ve kaybettiklerimizdir. 
Büyük kare fedakârlık yaptığımız alanlarla ilgili sonuçları taşıyor hayatımıza. Beklentilerinizle, karşılaştığınız sonuçlar farklı ise dikkat! Sinirleriniz neye bozuk bu aralar bir bakın. Altından mutlaka bağımlılıklarınızla ilgili bir şeyler çıkacaktır. Birine ya da bir şeye kızgınlıklarınız mı var? Karşınızdakine kızmak yerine, kızdığınız şeye sebep olan programlanmış davranış ve alışkanlıklarınıza, fedakârlık adı altında bir şeyler yapıp yapmadığınıza bir bakın. Kişisel sorumluluk alma zamanıdır bu zaman. Bu nedenle ”neden?” sorusunu karşınızdakine yöneltmek, cevapları karşınızdaki kişide aramak yerine, kendinize yöneltin, cevapları kendinizde arayın. İnsanoğlu, kabahati hep başkalarında arar. Bu nedenle başkasına şahin kesilir, kendine kör bakar.
Carl Gustav Jung der ki: ” İnsan, insan olmak konusunda bir anlatıya giriştiğinde, irdeleyeceği hep kendisi olacaktır. Hiçbir özgün kuram öteki’nden çıkmaz. Her şey kendi’nin kuramıdır. Öteki, ancak bir ilişki sürecinde, öteki’nde kendini bulmak ve oluşturmak içindir” 
Bu nedenle Gündelik alışkanlıklarımızla birlikte, ilişkilerimizdeki alışkanlıklarımıza bir göz gezdirmemizde fayda var. Bir önceki yazımda alışkanlıklar konusuna değinmiştim. Bknz: Değişken Grupta Büyük Kare – Alışkanlıklarımızın Dönüşüm Zamanı
Kızgınlıklarımız, tuhaf değişken ruh hallerimiz, kırgınlıklarımız, ağlamaklı hallerimiz, nedenini bilmediğimiz ya da tanım koyamadığımız ruhi çıkmazlar, hayal kırıklıkları, tükenmişlik hissi, söz konusu büyük karenin etkileridir. 5 Haziran İkizler burcu yeniayı ile birlikte kuvvetlendi içimizdeki hisler. Ve projektörü kurban bilincine ve fedakârlıklarımıza tuttu.
13 Haziran itibariyle Merkür’ün İkizler burcu geçişi, 13 – 14 Haziran günlerinde baskın olmakla birlikte ay genelinde, nerede hata yaptığımız, karşılaştığımız sonuçlara nasıl ortam hazırladığımız konusunda çözümler üretmemize neden olacak sıçrayışlar taşıyabilir hayatımıza. Unutulmaya yüz tutmuş bir anıdaki diyalog, geçmiş bir zaman diliminde yaşanmış ve konuyla alakası olmadığını düşünebileceğimiz bir rüya, dinlediğimiz müzikteki bir söz, yoldan geçerken refüjde gördüğümüz bir çiçek, afaki şahit olduğumuz bir kavga, en sevdiklerimizden aldığımız acı veren bir yanıt eşliğinde gelebilir bu sıçrama. Şimdi esas olan, bulduğumuz şeye, ilk elden tepki vermek değil, anlayarak, bilinçli bir şekilde tepki vermektir. Fedakârlıkta ayartılmaya açık bir kapı vardır demiştim yazımın başlarında. İşte bu noktada tespit ettiğimiz acı ya da yara bizi fedakârlık için ayartan kapımızdır. . İçinde bulunduğunuz anla bütünleşebilirsek bizi fedakârlığa ayartan noktayı keşfedebilmek her zamankinden daha kolay şimdi. Yaralarınızı bir yoklayın derim! Dibe girmekten çekinmeyin, dalın derinlere. Çünkü ne kadar dibe batarsak, o kadar yükseğe çıkarız.
Hocam, elektrikler kesildi ders çalışamadım,  misafir geldi ödevimi yapamadım gibi bahanelerimizi beslemek yerine, azmimizi besleyelim. Gerekçe ararsak elli bin tane birden buluruz. Ancak böyle kıymetli bir gezegensel döngüyü elli bin kez bulamayacağımıza temin ederim buradan sizleri :))) Neler yapılacağı konusunda, bir kaç satır üstte verdiğim linkteki yazımı okuyarak hareket edebilirsiniz.
Algımızın daha açık, öğrenmeye daha meyilli olduğumuz zamanlardayız. Hemen harekete geçin, plan program yapın demiyorum, zira Mars hala retro pozisyonda ve Merkür’e karşıt.. Ancak anlamak için iyi bir zaman. Tepki vermeden önce, tespit edin, hazmedin, nasıl olsa evren gerisini bir yola koymak için fırsat verecektir. Ne demiş Nazım: kararmasın yeter ki sol göğsünün altındaki cevahir!
Sevgilerimle….

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder